YA ÖRGÜN ÖĞRETİM, YA AÇIK ÖĞRETİM
Örgün'ü seçenlere Allah yolunuzu açık etsin, Güle Güle... Açık'ı seçenlerle Tam Gün Mesai'ye devam...
Cumartesi, 01 Ekim 2016

Sayın Velilerimiz merhaba,
Altınordu Genç Takımlarımızda “Futbol” Eğitimi almakta olan “Evlatlarımız”ın Değerli Anneleri ve Babaları, 

Bu yazıyı yazmak için 30 Eylül’ün bitmesini beklemem gerekiyordu.. 
Bu ay 2002 doğumlu “Evlatlarımız”ın, eğitimlerine nasıl devam edeceklerine dair seçim ayları idi ve bugün son gündü..

Ailelerimizin ve “Evlat”larımızın önünde 2 yol vardı ;  Ya Örgün Öğretim ya da Açık Öğretim.. 
Ailelerimiz ve “Evlatlarımız” artık kararlarını verdiler, hayırlı olsun.. Ben de artık, rahat rahat kendi görüşümü net olarak anlatabilirim.. 
 
-  Önce şunda anlaşalım ;
Profesyonel Futbol Oyunculuğu bir Meslek’tir. NOKTA. 
-  Hem de performansı haftada sadece 90 dakikaya sıkıştırılmış, müthiş bir “Konsantrasyon” isteyen, “Dayanıklılık” isteyen ve artık “Çok Hızlı” olunması gereken, “Zor” bir Meslek.. 

-  Yani o eskidendi ;
-  .. dur kafamı bir kaldırayım, en uygun arkadaşıma bir bakayım, dedin mi sadece arkadaşına bakarsın, top başka yerlere gitmiştir bile !..
-  .. off çok yoruldum, biraz saklanayım, nefes alayım yahu, dedin mi, yanında oynayan arkadaşından fırçayı yersin, bassana Samiii !..   
-  .. top havadan geliyor, ulen şunu göğsümle bir yumuşatayım, sonra da bir Vole, Allah Allah bütün Türkiye beni konuşur, diye düşünürken, ağzın burnun yamulmuş vaziyette kendini yerde bulursun.. 
Senin açından en acı olan ise, hakemin oyunu devam ettirmesi ve seninle kimsenin ilgilenmiyor olmasıdır !..
-  .. bunu çalımlayayım, şunu çalımlayayım, onu da çalımlayayım, takımın kurtarıcısı olayım dersen, bil ki o hem sana, hem de topa girmiştir ve seni kurtarmak için sedye ile sağlıkçılar gelmektedir !.. 
Yani diyeceğim o ki, eski çamlar bardak oldu kıymetli Veli Kardeşlerim.. 

Biz bu “İŞ”e hayatımızı adadık, gelin anlaşalım : 
-  Bu İş “”Meslek”, hem de 10, en fazla 15 yıl süren “Çok Zor” bir “Meslek”.. 
-  Hele öyle “Hanım Evladı” çocukların kaldıracağı cinsten bir meslek, hiç değil !.. 
-  Eski Roma döneminin Gladyatörleri artık bu çocuklar.. Boşuna Stadyumlara Arena demiyorlar yani !..  

Bu sözlerimde mutabık isek, yani “anlaşıyorsak” yazıyı okumaya devam edin.. 
Yok, ayrışıyorsak yazının devamını okumanıza gerek yok, Pazartesi günü gelin çocuğunuzu alın..  

x    x    x

… “Anlaştık” diyenlerle devam ediyoruz..

Altınordu Genç Takımlarımızda yer alan Elit “Evlatlarımız”ın  6 (U7) yaş ila 13 (U14) yaş arası, ilk 8 Yıl için çok çookk iyi bir Temel Eğitim almalarından yanayız.. 
Bu konuda çok ciddi İlkelerimiz var ; 
-  Zayıf alan, ilk ara sınavda zayıfını kurtarana kadar, ilk takımda sahaya çıkamıyor.. Arkadaşlarını seyretmek zorunda kalıyor.. 
-  Zayıf alan, ikinci defa da zayıfını düzeltemezse, o hafta antrenmanlara da çıkamıyor, sadece ders çalışıyor.. 
-  Zayıf alan, üçüncü defada da zayıfını düzeltemezse, Velisi ile görüşme yapıyoruz.. 
Çok denemeler yaptık, çözümü böyle bulduk.. Koz olarak, “Forma”yı kullanmak en doğru yaklaşım oldu.. İki yıldır çok memnunuz.. 
Beslenme konusu da çok önemli.. Çünkü ağaç yaşken eğiliyor.. “Çocuklarımız”a Diyetisyenimiz eğitim veriyor, onları bilinçlendiriyor. 
Ama bazı çocuklarımız yemek seçiyorlar, o zaman bu “Forma” kozumuzu kullanıyoruz.. Her taraf güllük gülistanlık oluyor.. 

Ama iş 8 yıllık temel eğitim dönemi bittikten sonra, 14 (U15) yaş öncesi artık Karar Zamanı ;
-  Profesyonel Futbol Oyunculuğu Mesleği’ne mi ? 
-  Yoksa Doktorluk, Mühendislik, Avukatlık, Ticaret vs.. mesleklerine ulaşmak yolunda Lise’ye devam mı ? 

Biz tam bu aşamada 2 soruya Cevap arıyoruz ? Birinci soruya biz cevap veriyoruz. İkinci soruya ise Aile..  
1.  Bu “Evlat” bu İş’ten ekmek yer mi ? Yani en azından Birinci Lig seviyesinde Profesyonelliği yakalar mı ? 
- “Yakalar” dersek, ardından ikinci soruyu Aile’ye soruyoruz ;   
2.  Bu işi meslek edinecekse, şimdiden kararını vermeli.. Bu mesleğin gereklerini yerine getirecek “İleri Futbol Eğitimi”ni layıkıyla sürdüreceği “Zaman”ı olacak mı ?
- Zaman’ı olacak mı, ne demek ?  Yani Örgün Öğretime değil de Açık Öğretim’e devam etmesini istiyoruz, demek.. 

Düşünün ; Lise’ye devam ederse, sabah 08:20’de derse girecek, 16:00’da dersten çıkacak.. Saat 17’de Tesislerde olacak.. Aç Ayı oynamaz, biraz atıştıracak, biraz dinlenecek.. 
Sonra saat 18:30’da antrenmana çıkacak !.. Bütün günün yorgunluğu üzerinde iken, bu antrenmanın “Verimi” ne olacak ?!!!..
Geçiniz !.. Kimse kimseyi aldatmasın !.. Hem Lise müfredatı, hem de yorgun argın günde 1 saat takım antrenmanı ile, hiç Özel Çalışma yapmadan, 19-21 yaşlarda Profesyonel Futbolcu olunmaz !..   
Devletimizin sunduğu ikinci bir imkan var ; Açık Öğretim.. Kimse Açık Öğretim’i küçümsemesin.. Hem hayatın içinde yoğrulan, hem de eğitimine devam eden binlerce gencimiz var..

Ailelerin kararlarına saygılıyız.. “Evlat” önce onların, sonra bizim.. 
- Çocuğumuz okusun, elinde bir diploması olsun.. > İyi ama üniversite bitirip, başka işlerde çalışan bir sürü insan var !..
- Allah korusun, ya büyük bir sakatlık geçirirse !? > Her mesleğin kendine göre riskleri var.. Her gün sabah sokağa çıkmıyor muyuz ? 
- İkisini birden götürse daha iyi olmaz mı ? …. > Olmaz.. Bu “İş”, bu “Meslek” müthiş bir Konsantrasyon işi !.. Çok çalışacak, çok iyi dinlenecek, mesela her gün öğlen 1 saate yakın uyuyacak.. 
Beslenmesine çok dikkat edecek.. Öyle çocukluk arkadaşları çağırırsa, hadi Veli gel bu akşam bir sinema yapalım, falan.. Gitmeyecek.. Benim tatilim hafta sonu maçtan sonra, o zaman gidelim ,diyecek.. 
Oğlum, manyak mısın, kızlar çağırıyoo, derse, benim bir kız arkadaşım var, o bana yetiyor arkadaş diyecek..

Ben de 10 yıl önce bu işe başladığımda ikisi bir arada “Olur” sanıyordum. 
Dolu dolu geçen 10 yılda bir sürü yaşanmışlıklar, acılar, sıkıntılardan sonra, artık çok eminim ki, ikisi bir arada OLMAZ !.. 
Bir iki istisna çıkabilir.. İstisnalar kaideyi bozmaz..  

Buraya kadar yazdıklarım bizi anlayanlar ve tanıyanlar için yeterli.. Gerisini bizi tanımayanlar ve/veya anlamayanlar için yazıyorum ;

x    x    x

Bizi “Yeni Tanıyanlar” için yazmaya devam ediyoruz.. 

Altınordu Futbol Kulübü, herkesin bildiği futbol kulüplerinden değildir. Çok farklı bir Misyonu vardır.. 
- Nedir bu Misyon” ? 
- Bu Toprakların çocuklarına spor yaptırmak, sportmen bireyler olmalarına katkı koymak ve içlerinden Seçilmiş “Doğal” Yetenekli olanlarına, 
İleri Futbol Eğitimi” vererek, onları üst düzey kalite ve kapasitede “Gerçek” Profesyonel Futbolcular olarak Yetiştirmek.. 
- Bu ne uzun cümle kardeşim, nerden çıktın sen, neden bizim kafamızı karıştırıyorsun yahu ? 
- Hikayesi var, anlatayım, kafanız daha da karışsın o zaman :) 
- Altınordu ismi yayıldıkça, karşımıza yeni insanlar çıkıyor.. Geçmişimizi bilmedikleri için, bizi gökten zembille düştük falan sanıyorlar, gayet doğal.. 
Bu nedenle ara sıra anlatmakta yarar var..   

Ben 61 yaşımdayım, İzmir Eşrefpaşa doğumluyum, Annem de, Babam da İzmir’de doğmuşlar.. Babam Eşrefpaşa’da, Annem Agora’da doğmuş.. 
Kırşehir’li İbrahim Dedem’i göremedim, inşaat kalfasıymış.. Kırcaali muhaciri olan Adil Dedem ise Tepecik Pazarı’nda Pazarcı Esnafı idi.. 
Adil Dedem’e Pazar günleri yardım etmişliğim vardır.. Eğer iyi mal koyarsan, arı gibi çalışırsan, “Pazarcılık” dünyanın en kıyak işi.. 
Tatar olan Babaannem tarafı Şumnu, akça pakça olan Anneannem tarafı ise Gümülcine muhaciridirler.. Yani öyle “Zade” falan değiliz, bas bayağı Halk’ız.. 

En büyük gururum ise, Çanakkale Şehidi olan Tatar Mehmet Efendi, Büyük Dedemiz.. 2 ismim var benim, Mehmet buradan geliyor..
Kırşehir’li olan İbrahim Dedem’in sülalesine Seyitoğulları derlermiş.. Seyit te oradan geliyor.. Yaşım ilerledikçe, “Farkındalığım” arttıkça Seyit ismime de sahip çıkıyor oldum..  

Demir Çelik’çiyiz biz.. Babamız rahmetli Kenan Usta’nın asıl mesleği Tornacılık.. Müthiş bir el becerisi ve tezgaha bağladığı malzemeyi üç boyutlu görebilme yeteneği vardı.. 
Şimdi bu genetik miras 3 numaralı kardeşim Yüksek Makine Mühendisi kardeşim Mustafa Özkan’da yürüyor.. 4 kardeşiz, en büyükleri benim, sonra Leyla, sonra Mustafa, sonra da Uğur..  
Babamın “İnsan” genetiğini ben, muhabbetçilik/akşamcılık genetiğini ise Uğur taşıyor.. Yani üçümüzü toplarsak, bir Kenan Usta yapıyor.. Herkes babasının, annesinin devamı zaten..  

Babam okuyamamış.. Okuyanlarla iş yaparken, çok kazık yemiş !.. Benim her şeyim futbol, günde en az 3 saat, akşamları dahi mahalle aydınlatma direği altında top oynuyoruz o zamanlar.. 
Babam yakaladı mı, işler fena !.. Çünkü “Şu Top’u bırakacaksın, bu Kalem’i öğreneceksin Memet !.. “ derdi ve basardı tokadı :).. Ben yine gizliden oynardım tabii ki.. 
Pazar günleri sırf ben top oynamayayım ve benimle de birlikte olsun diye, İzmirspor maçlarına götürürdü beni.. O zamanlar yaşım 5-6-7.. 
Sonraları bizim semtimizden birçok arkadaşım İzmirspor formasını giydiler.. Benim içimde ukde kaldı, diyelim (1)..

Biz babamızın sözünü tuttuk, yıl 1979, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nü ittir kaktır bitirdik.. Bu arada Babamız bir iş kazası geçirdiği için, 20 yaşımdan itibaren işin başına geçtim.. 
20 ila 50 yaş arası çok ama çookk çalıştık.. Babam, Kardeşlerim, Yeğenlerimiz, “Seçilmiş Akrabalarım” olarak gördüğüm çok sevdiğim ve saydığım Çalışanlarımız ile birlikte, işimizi devamlı büyüttük..
28 yaşımda evlendim.. Allah çocuk vermedi.. Kalabalık Aileleriz, yeğenlerle, kuzenlerle idare ettik.. Ama çocuk sevgisi giderek büyüdü içimde, diyelim (2)..  

50 yaşımızdan sonra yaşamımıza bir “Anlam” katmak, bu gök kubbede bir hoş seda bırakalım istedik.. Geldik gidiyoruz, iz bırakalım istedik.. 
Ama öyle bir iş olsun ki, herkesin girmediği bir iş olsun, bu topraklara katkımız, layıkıyla olsun istedik.. 
Herkesin olduğu gibi benim de çok bildiğim, ama kulüplerin “Yetiştirmek” adına –mış gibi yaptığı, yani “Gerçek Yetiştiricilik” meselesine hiç girmedikleri bu işe, adeta “Balıklama” daldık, diyelim (3).. 

Bu işe neden girdiğimizi izah etmeye çalıştığım 3 tane baba neden saydım, yeterlidir sanırım.. 

2007 yılının ilk günlerinde eski kulübümüzde Bucaspor Futbol Akademisi’ni kurduk. 5,5 yılımız orada geçti.. Çıraklık Dönemimiz olarak tanımlayabiliriz.. 
2012 sezon sonunda, yetiştirmiş olduğumuz ilk Yıldız adayı “Evladımız” Salih Uçan’ın Fenerbahçe’ye satışında, anlaşmazlık çıktı. Teknik ve İdari kadromuzla birlikte ceketimizi aldık, çıktık. 

Sağ olsunlar Altınordu’lular güvendiler ve armalarını “emanet” verdiler bize.. Altınordu kocaman bir Tarih’tir.. Altınordu Cumhuriyet’imiz ile yaşıttır.. 26 Aralık 1923’te kurulmuş.. 
Kurucusu ve İsim Babası, o zamanlar İzmir Vilayet meclisi tarafından kendisine “
Eczacıbaşı” unvanı verilen, büyük insan Süleyman Ferit Bey.. 
Türkiye’nin en mümtaz ailelerinden Eczacıbaşı Ailesi’nin Dedeleri.. Kurucularının hepsi şehrimizin esnaf, eczacı, doktor, öğretmen, avukat gibi meslekleri olan değerli insanlar..

Altınordu Tarihi’nde şöyle yazıyor ; Kırmızı rengi Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanları şehit ve gazilerimizin kanından, Lacivert rengi ise, sağlamlığı ve gücü temsilen çelikten alması da enteresan.. 
Yıllar sonra Çanakkale Şehidi torunu bir Çelikçi çıkıyor, Yeniden Doğuş’u başlatıyor.. Hayat bu kadar ilginç aslında.. Zaten ilginç olursa, “Hayat” daha bir yaşanmaya değer oluyor.. 

Biz dünyaya iniyoruz, önümüze pasajlar halinde birçok senaryo getiriliyor, biz her an, her gün her sayfayı seçiyoruz.. Her an, her saat, her gün, her hafta, her ay ve her sene seçtiğimiz o rolü oynuyoruz.. 
Hep ayni “karakter”i oynasak hiç sorun çıkmayacak, hayat yağ gibi akacak.. Ama insan duramıyor, bazen başka rollere de soyunmak istiyor, işte o zaman hayat yeniden başlıyor gibi oluyor..  

Tarihinde çok sıra dışı bir futbolcusu var Altınordu’nun.. Sait.. Altınordu formasını 16 yaşında giymeye başlamış.. Tam 43 yaşına kadar oynamış.. Efsane Futbolcu böyle olsa gerek.. 
1934 yılında Soyadı Kanunu çıktığında, çok sevdiği kulübünün adını soyadı olarak almış ve olmuş
Sait Altınordu.. Tam 27 yıl, dile kolay tam 27 yıl yahu, Altınordu formasını giymiş.. 
8 numaralı formayı giyermiş.. Türk Futbolu’nun gelmiş geçmiş en büyük “Yıldız Adam”ı Metin Oktay, 1955 yılında İzmirspor’dan Galatasaray’a transfer olduğunda, kaç numaralı formayı istediğini sorduklarında,  
8 numaralı formayı giymek isterim, çünkü hayranı olduğum Altınordu’lu Sait 8 numara giyiyor, der..  

Buraya kadar bu işe neden girdiğimizi, kendimize biçtiğimiz Özel Görev’imizi ve Altınordu ile olan bağımızı anlattık sanırım.. Devam edelim.. 

Şimdi diyelim ki sizin adınız Ali, mahallenizin de berberinin ismi Cafer.. 

- Cafer Usta merhaba, bizim oğlan yazın sokaklarda haytalık yapmasın, senin yanına çırak girsin, her gün 1 saat gelsin, bir meslek öğrensin.. 
- Ali Efendi günde 1 saatle hiç bir şey öğrenemez bu çocuk, o yüzden sen hiç başlatma kardeşim !.. 

Berber Cafer haklı değil mi kardeşim.. 
Sonuç : Günde 1 saat ÇALIŞMA ile hiç bir çocuk, 20-22 yaşlarda hiç bir işin Usta’sı olamaz !.. NOKTA..  

Yazımın başında söylediğim gibi, eskiden Sokak Futbolu vardı. Günde 3 saat – 4 saat aramızda kapışıyorduk. Hem de ağaçların arasında.. Damlacık’ta.. Bol tekrar yapma imkanı.. 
İri adama karşı nasıl oynayacan, hızlı adama karşı ne yapacan, düşerek kalkarak, yani yaşayarak öğreniyorduk.. Böyle çalışırsan İzlandalı bile olsan, sonunda futbolcu olursun tabii ki.. 
Şimdinin çocukları “Hanım Evlatları” !.. 
- Ayy çocuğum düştü !..
- Düşecek tabii ki kardeşim, dur hele !.. 
Çocukları kimler yapıyor böyle ? Biz Yetişkinler.. Eskiden her evde 4-5 tane çocuk vardı, kıymeti çok yoktu.. 
Şimdi 1, en fazla 2 olunca, hele biri erkek , diğeri de kız olunca çok kıymetli oluyorlar.. Ama yanlış büyütülüyorlar.. 
Çocuk dediğin ağaca çıkmalı, çamura batmalı, terlemeli, elbisesini kirletmeli kardeşim.. Küçük mikroplara karşı dayanıklı olmalı, hemen hastalanmamalı..   

Malcolm Gladwell diye bir adam var.. 53 yaşında bir Amerika’lı.. “Outliers – Çizginin Dışındakiler” adlı çok ünlü bir kitabın yazarı.. 10.000 Saat Kuralı’nı dünyaya tanıtan kişi.. 
- Nedir bu 10.000 Saat Kuralı
- Bir işin Usta’sı olmak için 10.000 Saat EMEK sarf etmek gerekir. 
- 10.000 Saat = Günde 4 Saat x Yılda 250 Gün x 10 Yıl .. Yani Günde 4 Saat pratik yaparsan, 10 yılda o işin “Usta”sı oluyorsun.. 
Adamlar dünya çapında her meslekten en başarılı insanları incelemişler ve bu kuralı ilan etmişler.. 

Kendime dedim ki ;
Ulen Memo, bu İş’te bu kadar EMEK harcadın, senin de 10 yılın dolmak üzere.. 
Bu 10.000 Saat Kuralı’nı “Usta” Profesyonel Futbol Oyuncusu olmak için uyarla bakalım, ne çıkacak ? 
Üstte gördüğünüz Tablo çıktı ortaya.. 

İki işin bir arada olmayacağı açık seçik ortada.. Tabii tablonun içine girmek gerekir..  

1. Takım Antrenmanları artık Yüksek Tempo’da yapılıyor. 1,5 saat süren bir antrenmanın yarım saatini konuşma, ısınma, su içme gibi nedenlerle çıkarırsan,  geriye Net 1 saat maç oynama nabzında Takım Antrenmanı süresi kalır.  
Bu Yüksek Tempo Takım Antrenmanlarını kaldırabilmek için İyi Dinlenmiş ve İyi Beslenmiş olmalısın.. Öyle okuldan geldim, çanta bi tarafa, haydi sahaya !.. Burada geçmez, yok öyle !.. 
2. Günde 1 saat yapılacak Takım Antrenmanı yetmez, en az 2 günde bir, 45’er dakika Eksik Giderici Özel Antrenman yapmalısın.. Her gün 30 dakika yapan daha çok yol alır.. 
3.
Öğle Uykusu şart.. Sabah Özel Antrenman yaptın, Öğle Yemeğini yedin, arkadaşlarınla biraz vakit geçirdin, sonra doğru Öğle Uykusu’na.. Takım Antrenmanı öncesi Dinlenme şartın şartı.. 
4. Öğle Uykusu’ndan kalktın, Ara Öğün atıştırdın, ardından
45 dakikalık bir Görsel Eğitim.. Kendini Bilmen, Mesleğini Bilmen ve Toplumu Bilmen için Görsel Eğitim, sıkmadan, eğlendirerek..  
5. Sonra da Takım Antrenmanı.. Maça çıkar gibi.. Sadece maçlardan önce değil, Antrenmanlardan önce de birbirinize sarılın ve “
Tempo, Coşku Haydi Altınordu”yu çekmekten kaçınmayın.. 
6. Takım Antrenmanı bitti, ardından
İngilizce Eğitim.. Artık İngilizce bilmeyeni, Yarım İnsan kabul ediyorlar.. Eskiden Almanlar, Fransızlar, İngilizce hiç konuşmazlardı, şimdi herkes konuşuyor.. ,
Hedefimiz Avrupa.. O zaman herkes İngilizce’yi hiç olmazsa derdini anlatacak kadar bilecek..   
7. Ardından tam tekmil bir Akşam Yemeği .. Sonra da, pek hoşlanmayacaksınız ama, Özel Öğretmen eşliğinde
Açık Öğretim Etüt.. 
8. Sonra arkadaşlarınla biraz bilardo, biraz tv, biraz sohbet, kız arkadaşınla telefonda biraz cilveleşme.. 
9. Saat 10’da odandasın, 10:30 tumba yatağa..
En geç saat 11’de tatlı rüyalar görmeye başlamış olman gerek.. Günde en az 8 Saat Temiz Uyku almalısın.. 
10. Sabah 7’de ayaktasın.. Topçular pek bilmez, Meslek Sahibi İnsanlar sabahları 8 veya 9’da İş Başı yaparlar.. 9’da İş başı yapan “İnsanlar” en geç 7’de kalkmış olurlar..
11. Sıra geldi Kahvaltı’ya.. Sabah Kahvaltısı sporcu beslenmesinde çok önemli.. Hani tabiri caiz ise, ne bulursan ye.. 

 

1994 doğumlu “Evladımız” Salih Uçan, Fenerbahçe’de ve Ümit Milli Takımda..  
1996 doğumlu “Evladımız” Çağlar Söyüncü Alman Süper Ligi’nde, Freiburg’ta ve A Milli Takımda..  
1997 doğumlu “Evladımız” Cengiz Ünder Türkiye Süper Ligi’nde, Başakşehir’de ve Ümit Milli Takımda.. 

Torbalı’da bulunan Altınordu Futbol Meslek Okulu’nda 75 tane “Evlat” arılar gibi, karıncalar gibi, çok ama çookk çalışıyorlar..

Bu listenin devamı gelecek.. 
Yeter ki bize “ZAMAN” VERİN ve “ZAMAN”IMIZI KISITLAMAYIN..

10 yılımızdan damıtılmış en baba 2 Formül ;
1. PROFESYONELLİK = YETENEK + KİŞİLİK 
2. PERFORMANS = POTANSİYEL – DİKKAT DAĞITAN UNSURLAR

1970’li yıllarda bu işe başlayan ve “Futbolcu Yetiştiriciliği” konusunda dünyanın en ünlü kulübü konumuna gelmiş olan Ajax’ı, 2005 yılında gidip yerinde incelemiştim.. 
Onların ünlü bir Oyun Kriterleri var : TIPS > Teknik – Oyun Görüşü – Kişilik – Hız. 

10 yılllık emeğimizden sonra, Türk insanına uyarlanmış Altınordu Oyun Kriterlerimiz şöyle ; 

1. Tempo 
2. Coşku 
3. Cesaret 
4. Dayanıklılık 
5. Yardımlaşma

Bizim, yani bu toprakların insanlarının, AJAX’ın oyun kriterlerini uygulamamız için, vakit henüz erken !.. 
Çünkü Batılılardan geride olduğumuz ve hızla kapatmamız gereken 2 tane Temel Fark var : 

1. Spor Kültürü
2. Profesyonellik Bilinci..
 

Oralarda antrenörler çocuklara “Koş”, “Yardımlaş”, “Dayan” demiyor.. Temel spor kültürünü aileden alıp gelmişler zaten.. Çünkü çocuğun annesi, babası mutlaka bir spor yapmışlar, yapmaya da devam ediyorlar, biliyorlar, çocuk mini minnacık iken öğretiyorlar.. Oralarda antrenörler, “kademeye gir”, “öne oyna”, “yön değiştir”, “rakibini kaçırma” gibi, uyarılarda bulunuyorlar.. 
Şimdi aklıma geldi, oralarda çocuklara kenardan, “vur oğlum” “patlat oğlum” “ne biçim vurdun, ben sana böyle mi öğrettim” diye bağıran Babalar da yok !.. 

Bizim burada antrenörler hala “Oğlum koş”, “Oğlum arkadaşına yardım etsene”, “Hadi Oğlum dayan biraz”, “Oğlum geriye dönme, korkmasana !.. ” gibi hatırlatmalar yapmak zorunda kalıyorlar.. 
Konu geliyor, geliyor.. taa Anne’nin karnına kadar, Baba’nın gençliğinde kendi yapamadıklarını çocuğuna dayatmalara kadar gidiyoorr, gidiyor da gidiyooorrr… 

Ben de gidiyooruummm..

Kalın Sağlıcakla,
Seyit Mehmet ÖZKAN