Seyit Mehmet ÖZKAN
Yönetim Kurulu Başkanı
YAZARLAR
Seyit Mehmet ÖZKAN
EMEĞE SAYGI!
12.12.2024
Hasan YÜKSEL
GEGİÇ USTA
2.12.2024
Kenan AKSEKİ
AZMİN ZAFERİ
25.04.2024
C.Sezai ÖNCÜ
BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ
22.05.2023
Ümit ÖZIŞIK
SÖNMEYEN MEŞALE
8.05.2023
Cüneyt YİS
GİDECEĞİNİZ YÖNÜ BİLMEK HIZDAN DAHA ÖNEMLİDİR!
1.05.2023
Nuran ÖZEŞER
ÇOCUKLARIMIZIN FUTBOL TEMEL EĞİTİMİ
24.04.2023
Bülent KAYITKEN
"KONTROL VE PAS"IN KISA HİKAYESİ
17.04.2023
Rıfat Osman AŞÇILAR
BİRLİKTEN GÜÇ DOĞAR
10.04.2023
Fevzi KUVVETLİ
ÖZEN YOKSA ÖDÜL DE YOKTUR…
3.04.2023
AKIN AĞABEYİM HER ZAMAN ANILARIMDA YAŞAYACAKSIN..
Minimalist Yaşam Gurusu, Özgür ve Özgün bir kişilik
Pazartesi, 04 Temmuz 2022
Kıymetli futbolseverler merhaba,
Şeyh Edebali'nin damadı Osman Gaziye nasihatı “İnsan vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölür!” sözüyle başlar..
Benim bu sözden anladığım, şöyle : “Bu dünyaya düşen her insanın, küçük veya büyük, mutlaka bir görevi vardır. Bu görevi yerine getiremeyenler için ömür, bedavaya harcanmış bir ömürdür.”
Bu sözü tersten yazarsak; “Bazı insanlar şafak vaktinde doğarlar ama onlar için gün hiç batmaz!”. Yani bu gök kubbede iz bırakanlar, anıldıkça hep yaşatılırlar, ölmezler..
Benim hayatımda da bende iz bırakanlar var, ben onlarla her gün yaşarım, mutlaka gün içinde bir sebep olur, onları anarım.
Birinci sırada babam, Demirci Kenan Usta vardır. Bizi eze eze yetiştirmiştir. Çelik gibi yani.. Çeliği de ne kadar ezersen o kadar daha kaliteli çelik olur.
Mesela inşaat çelikleri en kolay üretilen ve en gevşek çelik türüdür!
Vasıflı çelikler üretmek için ise, üst düzey bilgi ve beceri yanı sıra mangal gibi bir yürek, çatlamayan bir sabır taşı, asla vazgeçmeyecek bir “Savaşçı Ruh” gerek.
Bende ikinci iz bırakan kişi, Dökümcü Süleyman Atik amcamdır. İkinci babam gibidir. 18 yaşımda onu ilk tanıdığım günden itibaren, onunla beraberken hiç “boş” konuştuğumuzu hatırlamıyorum.
Her davranışı, yaşamından paylaştığı her özel pasaj, her öyküsü üniversitede bir sınıf geçmekle eşdeğerdi..
50 yıla yakın süre beni hep takip etmiştir. Gerek ailece sanayide yaptığımız, gerekse futbolda benim yaptığım hamlelerde bazen yumuşak nasihatleri, bazen de sert çıkışları olmuştur.
Bütün bunlarda ortak nokta, sonunda hep haklı çıkmasıdır.
Ne babamı, ne de Süleyman amcamı özlemiyorum. Neden mi? Birçoğunuza gülünç gelecek ama yine de yazacağım; Çünkü onlarla istediğim zaman kontak kurabiliyorum..
Bende üçüncü iz bırakan kişi ise, futbolda ilk “Akıl Hocam”, ilk “Futbol Üstadı”, gördüğüm ilk “Minimalist Yaşam Gurusu” Akın Göksu ağabeyimdir.
Akın ağabeyimle futbolda yöneticiliğe başladığım 1989 yılında tanışmıştım. Veli Velioğlu dahil üçümüz o sene takımı ikinci lige çıkarmıştık. Manisa ile çekişmiştik, averajla çıkmıştık!
O bir sezonda Akın ağabeyimden öğrendiklerim, başkalarının 5-10 yılda kazanabileceği deneyimlerle eşdeğerdi.
Akın Ağabeyim tıpkı babam gibi, rakı içme ustası idi.. İkisi de ilk iki kadehte sadece dinlerlerdi, üçüncü kadehte bazı sorular sorarlar, dördüncü kadeh artık onları zamanıdır.
Eğer yanında kalem kağıt yoksa yani söylediklerini not almazsan unutma ihtimalin yüksekti, çünkü onları konuşturmak için senin de onlara eşlik etmen gerekirdi!
Akın ağabeyimin de babamın da en önemli özellikleri, yüzlerine hiç maske takmamaları idi.. Kimi sevdikleri, kimi sevmedikleri belliydi. İlk görüşte notu verirlerdi, o not hiçbir zaman değişmezdi..
Sonraki yıllarda ben aralıklı olarak yöneticilik yaptım, her zaman Akın Ağabeyim yanımdaydı.. Rahmetli Yıldırım Uran’a ilk takım teslim eden o idi.. Orhan Yüksel’i takımın başına getirdiğimizde “Sen şimdi bizden para istemezsin, değil mi?” diyecek kadar işi bilen bir futbol adamı idi.. Gerçekten Orhan abi, “İstemem Kaptan, benim için para sonra gelir, önce iş ortamı”, demişti..
Rahmetli Ergun Kantarcı ile rakı masası futbol muhabbetleri benim için unutulmaz anılardandı.. Çok gülerdik ama bazen de ciddi görüş ayrılıklarına düşerlerdi, ben ortayı bulmaya çalışırdım.
Yakın arkadaş olmalarına rağmen, bana gelip “Memet, hocayı gönderme zamanı, takıma taze kan gerek” dediği zamanlar da olmuştur..
Futbolculuk döneminde Beckenbauer misali “libero” oynarmış.. Top tekniği üst düzey mükemmelmiş.. Birlikte kenarda takım antrenmanı izlerken bazen top bize doğru gelince, o anda bile topa gelişi güzel vurmazdı, önceden ellerini açar, vücudunu hafif öne ve sağa çevirdikten sonra, topu sağ ayağının içiyle geldiği tarafa gönderirdi..
Akın abimle ilgili çok anım var, hangisini anlatacağım ki.. İki tane anlatayım. Biri onun futbolculuk döneminden, diğeri de bizim 1989 ilk yılımızdan olsun..
Akın Abim Altınordu’da oynuyor. O zamanlar orta sahada Altınordu’dan Sait Altınordu'dan sonra A Milli takıma giden ilk oyuncu Volkan Yayın oynuyor. Kıpır kıpır bir futbolcu. Dripling ustası, ancak faul yaparak durdurabiliyorlar.. Top Akın abinin ayağında, orta sahadan biri bağırıyor, ”Kaptan burdayım”. Akın abi topu seslenen oyuncuya atıyor. Oyuncu baskı yiyince top ayağına gelir gelmez, tekrar Akın Abi’ye geri gönderiyor! Akın abi de oyuncuya sesleniyor “Oğlum ben sana veriyorum, sen bana geri veriyorsun! Sen bana geri vereceksen, neden benden top istiyorsun!”.
Sonra dönüyor topu Volkan’a atıyor, Volkan alıyor topu, estetik bir dönüşle markajdan kurtulup, topu ileri sürüyor. Ceza sahası yayında düşürüyorlar Volkan’ı. Sürdü, düştü, kalktı, serbest vuruş vs.. derken en az 5 dakika Akın Abi ve defans arkadaşları dinleniyorlar.. İşte orta saha dediğin budur Memet.
1989 yazı.. Yeni bir takım kuruyoruz, Altay, Göztepe, İzmirspor ve Karşıyaka’dan genç oyuncular alıyoruz. Hepsi genç, geleceği olan gençler.
İçlerinden “Ali Baba” 1,90 boyunda stoper, Genç Milli takım oyuncusu. Akın Abi’nin kahvehanesinde Ali ile transfer görüşmesi sırasında, Ali yakında evleneceğini ve İzmir’e yerleşmek istediğini söyledi. Akın Abi de “Tamam Ali, bizim mahallede bir ev yeni boşaldı, hemen o evi sizin için kiralayalım" dedi. Ali tamam, dedi.
Ali memleketine gitti, evlendi, gelin hanımla birlikte geldiler, yeni evlerine yerleştiler..
Maçlar başladı. Tariş ile oynuyoruz. Tariş’te bir tane acayip pırpır Gökhan isimli bir santrafor vardı. Gökhan, o gün Ali’yi doğduğuna pişman etti. Tariş’ten 3 yedik!
Ertesi gün Ali’yi kahvehaneye çağırdık. Kahvehane diyorum, çünkü kulüp binası falan yok, sadece soyunma odası ve çamaşırhane var.
- Akın Abi : Ali, oğlum nedir bu senin halin, çocuk seni kalbura çevirdi!
- Ali : Akın abi, vallahi evden dışarı çıkmıyorum!
- Akın Abi : Ne, ne dedin sen!
- Ali : Akın abi, evden antrenmana, antrenmandan eve yaşıyorum, daha ne yapayım?
- Akın Abi : Oğlum sen ne diyorsun! Çık evden çık, durma evde😊😊😊..
Sadece Akın Ağabeyim ile birlikte yaşadıklarımızı yazmaya kalksam küçük bir başucu kitabı olur yani.. Çoğu özveri, sabır, yaşam felsefesi ve kahkaha..
Akın Ağabeyimin yaşamı boyunca bir karıncayı dahi incitecek bir falsosu olmadığına eminim.
Akın Ağabeyim çok güzel bir aileye sahiptir. Akın ağabeyimin eşi, takım amatör kümedeyken yıllarca takımın formalarını evinde yıkamış, evinde kurulamış..
Böyle özverili kadınlar artık zor bulunur sanırım!
Akın Ağabeyimin mekanı Cennet’tir. Göksu Ailesi’ne sabırlar diliyorum.
Akın ağabeyimin Mümço başta olmak üzere birkaç gerçek dostu vardı, onlara da sabırlar diliyorum.
Akın Ağabeyim,
Her zaman anılarımda yaşayacaksın, bana öğrettiğin değerler için sana minnettarım.
Kalın sağlıcakla,
Seyit Mehmet ÖZKAN
Altınordu Arması Yediemini