Seyit Mehmet ÖZKAN
Yönetim Kurulu Başkanı
YAZARLAR
Seyit Mehmet ÖZKAN
EMEĞE SAYGI!
12.12.2024
Hasan YÜKSEL
GEGİÇ USTA
2.12.2024
Kenan AKSEKİ
AZMİN ZAFERİ
25.04.2024
C.Sezai ÖNCÜ
BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ
22.05.2023
Ümit ÖZIŞIK
SÖNMEYEN MEŞALE
8.05.2023
Cüneyt YİS
GİDECEĞİNİZ YÖNÜ BİLMEK HIZDAN DAHA ÖNEMLİDİR!
1.05.2023
Nuran ÖZEŞER
ÇOCUKLARIMIZIN FUTBOL TEMEL EĞİTİMİ
24.04.2023
Bülent KAYITKEN
"KONTROL VE PAS"IN KISA HİKAYESİ
17.04.2023
Rıfat Osman AŞÇILAR
BİRLİKTEN GÜÇ DOĞAR
10.04.2023
Fevzi KUVVETLİ
ÖZEN YOKSA ÖDÜL DE YOKTUR…
3.04.2023
BENİM DE ÇANAKKALE ŞEHİDİ BİR DEDEM VAR..
Çanakkale Şehidi Ahmet Dedem'le gurur duyuyorum..
Cuma, 18 Mart 2022
1915 yılı Haziran’ı sıcak bir yaz günü, İzmir’de gün ağarmak üzere..
Sabah ezanı okunanı henüz yeni olmuştu.
Kahveci Tatar Ahmet için bir gün daha bitmişti.
Yıllardır böyleydi, gece 12’den sabah ezanına kadar kahvehanesinde “oyun” oynatırdı.
Ezan başladığı anda müşterilerinin hepsi oyunlarını bırakır, kahvehane kapanırdı.
Herkes güne başlarken o evine dönerdi.
Tatar Ahmet, kısa tıknaz ama çok çabuk ve acımasız, sert bir adamdı.. Kimse onunla itişmeye falan cesaret edemezdi..
“Mahallenin bütün erkekleri şimdi namazdadır, Yahya kardeşim mutlaka benim için de dua ediyordur.” diye içinden geçirir.
Bir gün İzmir’in Eşrefpaşa semtinin Çimentepe mahallesi Beştepeler mevkiindeki mekanını kapatmış, gecenin hasılatını belindeki kuşağa sarmış vaziyette ve bir eli her zaman olduğu gibi belindeki hançerinde, aşağıya doğru evine yol alıyor.
Eşi Çıkıkçı Leyla ise, her zamanki gibi kocası Ahmet’i beklemektedir.
En birinci vazifesi, kocasının her sabah ezanı sonrası işten dönüşünde, onu kapıda karşılamaktır.
Kapı dediğin zaten üst üste çakılan beşe on kalaslardan ibaret. Ev dediğin 2 göz oda, gelişi güzel taştan örme..
Ama en güzeli, kapıdan girişten sonra küçük bir bahçesi var evin. İçinde de bir erik ağacı. (Babamın ve benim de doğduğum ev.)
Leyla hanımın ilk işi, bahçede oturmakta olan kocasının ayaklarının altına önceden hazırlamış olduğu sıcak su leğenini koymak olur. Öyle ya, bütün gece ayakta kalmıştı adamı..
Dan, danaaa, dan, dan. Dana, danaa, dan, dan.
Aşağılardan Bayramyeri civarından davul sesleri geliyor..
Davul sesleri giderek yaklaşıyor. Bu sırada dışarıdan garip sesler duyuluyor, ağlamalar, zırlamalar..
Tam karşılarında Leyla’nın kuzeni Yahya ve ailesi oturmakta.
Leyla hanım kapıyı açar, aa ne görsün, bütün aile dışarıda, herkes Yahya ile sarmaş dolaş..
Dan, danaaa, dan, dan.
Dan, dan, dan, dannnnaaa, dan dan.
Aha, kalabalık köşeyi döndü, göründüler işte..
Bazılarının ellerinde meşaleleri olan erkeklerin “Allahüekber” nidalarıyla davul sesleri birbirine karışıyor.
Bu arada en önde davulcuların yanında yürümekte olan çığırtkanlar da bağırıyorlar;
Herkes kapılarının önüne çıkıyor, tam bir curcuna..
Ahmet bahçeden kapıya doğru seslenir;
Leyla bir an bile tereddüt etmeden içeri koşar, birkaç parça eşya koyar, çıkını getirir, uzatır kocasına.
Kalabalığın arasına karışır iki tane çocukluk arkadaşı.
Bakakalır arkalarından bütün mahalle. Bütün kadınlar ağlamaktadır. Tek ağlamayan Çıkıkçı Leyla.
Birazdan sesler duyulmaz olur.. Sessizliğe bürünür mahalle.
Aslında Ahmet’in bu yaptığı, yıllardır Yahya ile aralarında olan kardeşlik bağının bir tezahürü idi.
Yahya gitmeseydi o da gitmezdi ama Yahya gidiyorsa onu yalnız komak ona yakışmazdı. İşte hepsi bu.
Ahmet ile Yahya beraber büyümüşlerdi. Ahmet ne kadar haylaz ve gözü kara ise, Yahya da o kadar uslu ve sakin bir çocuktu. Mahallede oyun oynarlarken, Yahya’ya sırnaşan olduğunda karşısında Ahmet’i bulurdu.
Kader bu, birini kahvehaneci, diğerini eşeğiyle mahalle mahalle dolaşan manav yapmıştı.
Ahmet işleri ilerletmiş kendi kaavesini açmıştı.
Kaderin cilvesi işte, biri işten paydos etmiş dönerken, diğeri eşeğine sebze ve meyveleri yüklerdi.
Her sabah ezanı sonrası onlar için birbirlerine “hayırlı günler” dilemek adetten olmuştu.
Tatar kızı Çıkıkçı Leyla Hanım 78 Harbi’nden sonra Balkanlardaki Rus ve Bulgar zulmünden yılmış ve sülalece memleketleri Şumnu’dan göçmüşler.
Leyla kendisi gibi Tatar olan Ahmet ile evlenmiş ve bu evlilikten iki kızları olmuş.. Büyüğün ismi Habibe (babaannem), küçüğün ismi Zühre. Babası seferberliğe giderken Habibe 10 yaşındadır.
Çanakkale’den haberler gelir, “Sarı Paşa” varmış orada.
Düşmanı dize getirecekler mutlaka.. Dönecek herkesin erkeği bir gün..
Hayat tekrar devam edecek kaldığı yerden.
Öyle böyle üzerinden altı ay geçer, yıl sonu gelir. Cepheden haberler gelmeye başlar. Gavurlar çekiliyorlarmış.
İyi, az kaldı demek..
Yılbaşını birkaç gün geçmiştir, bir gün yine dışarıdan sesler gelir ama bu sefer ağlamalar değil sevinç nidaları duyulmaktadır.
Dışarı çıkar Leyla, bakar Yahya gelmiştir, ama yalnızdır. Yahya’nın etrafında anası, karısı ve çocukları sarmaş dolaş, düğün dernek..
Yahya Leyla ile göz göze gelir, hemen ona doğru yanaşır.
Leyla beze sarılı olan kılıcı alır, arkasına bakmadan evine girer, kapıyı kapatır.
Biz Özkan Ailesi olarak Ahmet Dedemizle gurur duyuyoruz ve bize bu gururu yaşattığı için ona minnet borçluyuz.
Herkesi Gelibolu Şehitlik Bölgesi’ni rehber eşliğinde ziyarete çağırıyorum.
Orada hilafsız hepimizden birer parça var.
Gelibolu Şehitlik Bölgesi’ni gezip te “Vatandaşlık Duygusu” kabarmayan, insan değildir!
Özellikle çocuklarımızı götürmemiz “Vatandaşlık” borcumuzdur.
Not: Çanakkale’den gelen “Şehit Kılıcı” Aliağa fabrikamızda hikayesiyle birlikte teşhir edilmektedir.
Sabah ezanı okunanı henüz yeni olmuştu.
Kahveci Tatar Ahmet için bir gün daha bitmişti.
Yıllardır böyleydi, gece 12’den sabah ezanına kadar kahvehanesinde “oyun” oynatırdı.
Ezan başladığı anda müşterilerinin hepsi oyunlarını bırakır, kahvehane kapanırdı.
Herkes güne başlarken o evine dönerdi.
Tatar Ahmet, kısa tıknaz ama çok çabuk ve acımasız, sert bir adamdı.. Kimse onunla itişmeye falan cesaret edemezdi..
“Mahallenin bütün erkekleri şimdi namazdadır, Yahya kardeşim mutlaka benim için de dua ediyordur.” diye içinden geçirir.
Bir gün İzmir’in Eşrefpaşa semtinin Çimentepe mahallesi Beştepeler mevkiindeki mekanını kapatmış, gecenin hasılatını belindeki kuşağa sarmış vaziyette ve bir eli her zaman olduğu gibi belindeki hançerinde, aşağıya doğru evine yol alıyor.
Eşi Çıkıkçı Leyla ise, her zamanki gibi kocası Ahmet’i beklemektedir.
En birinci vazifesi, kocasının her sabah ezanı sonrası işten dönüşünde, onu kapıda karşılamaktır.
Kapı dediğin zaten üst üste çakılan beşe on kalaslardan ibaret. Ev dediğin 2 göz oda, gelişi güzel taştan örme..
Ama en güzeli, kapıdan girişten sonra küçük bir bahçesi var evin. İçinde de bir erik ağacı. (Babamın ve benim de doğduğum ev.)
Leyla hanımın ilk işi, bahçede oturmakta olan kocasının ayaklarının altına önceden hazırlamış olduğu sıcak su leğenini koymak olur. Öyle ya, bütün gece ayakta kalmıştı adamı..
Dan, danaaa, dan, dan. Dana, danaa, dan, dan.
Aşağılardan Bayramyeri civarından davul sesleri geliyor..
- Bu davul sesleri ne ola ki Leyla?”
- Bilmem ki hayır diyelim, hayır olsun Aamet.
Davul sesleri giderek yaklaşıyor. Bu sırada dışarıdan garip sesler duyuluyor, ağlamalar, zırlamalar..
- Leyla bi bak bakalım dışarıda neler oluyo yahu..
Tam karşılarında Leyla’nın kuzeni Yahya ve ailesi oturmakta.
Leyla hanım kapıyı açar, aa ne görsün, bütün aile dışarıda, herkes Yahya ile sarmaş dolaş..
- Hayrola Müşerref n’oluyo kız, Yahya nedir bu çocukların salya sümük ağlamaları?
- Seferberlik ilan edildi kardeşim, vatan bizden hizmet bekler, ben Çanakkale’ye gidiyom, hakkını helal et.
- Ne diyon sen Yahya!
Dan, danaaa, dan, dan.
Dan, dan, dan, dannnnaaa, dan dan.
Aha, kalabalık köşeyi döndü, göründüler işte..
Bazılarının ellerinde meşaleleri olan erkeklerin “Allahüekber” nidalarıyla davul sesleri birbirine karışıyor.
Bu arada en önde davulcuların yanında yürümekte olan çığırtkanlar da bağırıyorlar;
- Haydin Seferberlik ilan olduuuu, haydin Çanakkale’yeeee, haydin vatanı savunmayaaaa..
Herkes kapılarının önüne çıkıyor, tam bir curcuna..
Ahmet bahçeden kapıya doğru seslenir;
- Leyla n’oluyo orda?
- Gel gel Aamet, seferberlik ilan olmuş, Yahya Çanakkale’ye düşmanla savaşmaya gidiyomuş”.
- Yahya kardeşim hayırdır.
- Ahmedim Çanakkale’de savaş kızışmış, tüm erkeklerin vatan borcunu ödeme zamanı, ben gidiyom kardeşim, hakkını helal et.
- E sen gidiyon da ben neden duruyom ki?
Leyla çabuk hazırla bana çıkınımı.
Leyla bir an bile tereddüt etmeden içeri koşar, birkaç parça eşya koyar, çıkını getirir, uzatır kocasına.
- Leyla çocuklar sana emanet, hakkını helal et.
- Helaldir Amedim, kovun şu düşmanı, vatan sağ olsun, gözün arkada kalmasın.
Kalabalığın arasına karışır iki tane çocukluk arkadaşı.
Bakakalır arkalarından bütün mahalle. Bütün kadınlar ağlamaktadır. Tek ağlamayan Çıkıkçı Leyla.
- Hadi kadınlar, hadi çocuklar herkes içeri, evlerine.
Birazdan sesler duyulmaz olur.. Sessizliğe bürünür mahalle.
Aslında Ahmet’in bu yaptığı, yıllardır Yahya ile aralarında olan kardeşlik bağının bir tezahürü idi.
Yahya gitmeseydi o da gitmezdi ama Yahya gidiyorsa onu yalnız komak ona yakışmazdı. İşte hepsi bu.
Ahmet ile Yahya beraber büyümüşlerdi. Ahmet ne kadar haylaz ve gözü kara ise, Yahya da o kadar uslu ve sakin bir çocuktu. Mahallede oyun oynarlarken, Yahya’ya sırnaşan olduğunda karşısında Ahmet’i bulurdu.
Kader bu, birini kahvehaneci, diğerini eşeğiyle mahalle mahalle dolaşan manav yapmıştı.
Ahmet işleri ilerletmiş kendi kaavesini açmıştı.
Kaderin cilvesi işte, biri işten paydos etmiş dönerken, diğeri eşeğine sebze ve meyveleri yüklerdi.
Her sabah ezanı sonrası onlar için birbirlerine “hayırlı günler” dilemek adetten olmuştu.
Tatar kızı Çıkıkçı Leyla Hanım 78 Harbi’nden sonra Balkanlardaki Rus ve Bulgar zulmünden yılmış ve sülalece memleketleri Şumnu’dan göçmüşler.
Leyla kendisi gibi Tatar olan Ahmet ile evlenmiş ve bu evlilikten iki kızları olmuş.. Büyüğün ismi Habibe (babaannem), küçüğün ismi Zühre. Babası seferberliğe giderken Habibe 10 yaşındadır.
Çanakkale’den haberler gelir, “Sarı Paşa” varmış orada.
Düşmanı dize getirecekler mutlaka.. Dönecek herkesin erkeği bir gün..
Hayat tekrar devam edecek kaldığı yerden.
Öyle böyle üzerinden altı ay geçer, yıl sonu gelir. Cepheden haberler gelmeye başlar. Gavurlar çekiliyorlarmış.
İyi, az kaldı demek..
Yılbaşını birkaç gün geçmiştir, bir gün yine dışarıdan sesler gelir ama bu sefer ağlamalar değil sevinç nidaları duyulmaktadır.
Dışarı çıkar Leyla, bakar Yahya gelmiştir, ama yalnızdır. Yahya’nın etrafında anası, karısı ve çocukları sarmaş dolaş, düğün dernek..
Yahya Leyla ile göz göze gelir, hemen ona doğru yanaşır.
- Ahmet kollarımda şehit oldu Leyla, bak son çarpışmada kullandığı kılıcı sana getirdim..
- Vatan sağ olsun Yahya
Leyla beze sarılı olan kılıcı alır, arkasına bakmadan evine girer, kapıyı kapatır.
Biz Özkan Ailesi olarak Ahmet Dedemizle gurur duyuyoruz ve bize bu gururu yaşattığı için ona minnet borçluyuz.
- Çanakkale geçilmez, Vatan bölünmez.
Herkesi Gelibolu Şehitlik Bölgesi’ni rehber eşliğinde ziyarete çağırıyorum.
Orada hilafsız hepimizden birer parça var.
Gelibolu Şehitlik Bölgesi’ni gezip te “Vatandaşlık Duygusu” kabarmayan, insan değildir!
Özellikle çocuklarımızı götürmemiz “Vatandaşlık” borcumuzdur.
Not: Çanakkale’den gelen “Şehit Kılıcı” Aliağa fabrikamızda hikayesiyle birlikte teşhir edilmektedir.