SÜZGECİMDEN DAMLAYANLAR...
“Tam Zamanlı” olarak Futbolcu Yetiştiriciliği işine 4 Ocak 2007’de başlamıştık.. Tam 13 yıl geride kalmış..
Cuma, 03 Ocak 2020

SÜZGECİMDEN DAMLAYANLAR..

65 yaşımdayım.
İzmir’in Eşrefpaşa semtinin Çimentepe mahallesinde doğmuşum.. 
Eşrefpaşa, İzmir’in tepesinde yani İzmir’e kuşbakışı bakan Kadifekale’yi de içine alan koskocaman bir semt.. 
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün başlangıcı sayılan 93 Harbi (1877-78 Osmanlı Rus Savaşı) sonrası, çoğunluğu Balkanlar’dan göçen ailelerin yerleştiği tam bir orta sınıf semti.. 
Tatarlar var, Giritliler var, Arnavutlar var, Boşnaklar var, Pomaklar var, Selanikliler var, Gümülcineliler, Çingene Mahallesi hatta Arap Mahallesi bile var.. 

1900’li yılların başı.. 
İzmir o dönemde İngiliz, İtalyan, Fransız gibi yabancıların çok olduğu bir liman kenti.. Ege Bölgesi ağırlıklı olarak üzüm, incir ve tütün yetiştiriyor.. 
Bu ürünler yabancı tüccarlar tarafından satın alınıyor, gemilere yüklenip Avrupa’ya satılıyor.. 
Deniz kenarında, yani Birinci Kordon’da işte bu yabancı tüccarlar otururmuş.. Tabii ki toprak zengini üç beş Türk Aile de.. 
İkinci Kordon’da iş hanları, ticarethaneler, kafeler, restoranlar olurmuş.. 
Sonraki caddelerde ise üzüm, incir ve tütün işleme depoları sıralanırmış.. 
Bu depolarda savaş ve göç yorgunu Eşrefpaşa’lılar çalışırlarmış.. 
İşte İzmir’in deniz kenarındaki bölgesine benim atalarım “Gavur İzmir” dermiş.. 
Bu saatte nereye gidiyon lan Ali?
Gavur İzmir’e gidiyom Salih, bizim bilader hastalanmış, onun yerine gece vardiyasında ben çalışacağım.. 
Herkes pire gibi o zamanlar.. Şişman, obez nedir, bilinmiyor. Çünkü herkes her sabah 5 km işe yürüyerek gidiyor, akşam evine yürüyerek dönüyor.. Hem de akşam iş dönüşü yorgun argın hep yokuş yukarı!..  
Sabahları evlerinden çıkan Eşrefpaşa’lılar işe giderken kapılarının önünde Tatar böreği, Boşnak böreği satan aileler olurdu.. İşte bizimkiler de çok güzel peynirli ve kıymalı Tatar böreği yaparlardı.. Şibörek.. 

Şumnu muhaciri Büyük Dedemiz Tatar Ahmet Efendi, Çimentepe’de kahvecilik yaparmış, 1915 yazında Çanakkale için seferberlik ilan edilmiş.. 
“Aretlik kardeşi” Yahya, ben gidiyorum Ahmet kardeşim hakkını helal et, deyince, ben neden duruyom ki demiş, o da gitmiş, Çanakkale’de şehit olmuş..  
İbrahim Dedem Kırşehir’den İzmir’e askere gelmiş, 15 Mayıs 1919’da Yunan İzmir’i işgal edince silahını bırakmamış, dağa çıkmış, Yunan’a karşı “Çetecilik” yapmış.. 
Savaş bitmiş, tütün deposunda çalışırken, Eşrefpaşa’lılar Çakır İbrahim’i çok sevmişler, sevgili Babaannemizle evlendirmişler. 
Öyle çalışkan bir adammış ki, herkes kahvede okey oynarken o komşu evlerin çatılarını aktarır, at arabaları rahat geçsin diye yol taşlarını yontarmış.. 
Leyla Ninem tüm Eşrefpaşa’nın tanıdığı “Çıkıkçı Leyla Hanım” olarak nam salmış, herkesin hastalığına, kırığına, çıkığına derman olurmuş.. 

Benim çocukluğumda, yani 1960 ila 1970 arası, her yer tarla idi o zamanlar.. 
Eşrefpaşa’nın batısına doğru Üçyol - İzmirspor Sahası son durak idi.. Sonrası her yer boş arsa, her yer tarla, her yer ağaçlık alan.. 
Çalabadem ağaçları, erik ağaçları, dut ağaçları, bardacık ağaçları..
Bu ağaçlardan inmezdik, mevsiminde her meyveyi ağacına çıkarak yerdik, yıkamak falan hak getire.. Bağışıklık tavan çünkü..  
Ağaçtan düşmedik mi, düştük tabii ki.. Kafamızda, kolumuzda, ayağımızda yara izi yok mu, var tabii ki.. 
Amcam Çimentepe’de Horasanlı Camii karşısında yıllarca Bakkal ve Manavlık yaptı.. Okul bitince 15 gün onun yanında “Çıraklık” yapmam şarttı..  
En güzel günlerimdi o günler.. Karpuz kamyonu bir gelirdi ki büyük bir hareket, büyük bir keyif.. Elden ele karpuz indirmece.. Karpuz Bostanı.. İş bitince gece üzerlerine ıslak çuval sermece.. 
Bana en afilisinden uçurtma yapardı amcam.. Biz bayrak derdik o zamanlar.. Kuyruğunu rengarenk gramofon kağıdından yapardı.. Bayrak estirmeyi bile öğrenmiştim..  
 
Ama en çok Damlacık’ta top oynamayı severdim.. Damlacık’ta üst tarafta “abiler”, alt tarafta “küçükler” oynardı.. Alt tarafa bir girerdik ki en az 3 saat, her gün.. 
Evet her gün.. Her gün olur mu demeyin, evet her gün.. 3 saat oynadıktan sonra mahallemize çıkarken yolda Cicipark’ın ortasında bulunan su sebili yanında su molası verirdik.. 
Su sebilinin yanında da en az 1 saat topu en çok kim sektirecek oynardık, ayakla, kafayla..  

Okul mu? 
Babamın, hatta annemin, Lise’ye geçinceye kadar bir gün okulumu sorduğunu veya okuluma geldiklerini hatırlamıyorum.. 
Okuldan karne verirlerdi, ben de anneme verirdim, annem bakardı, babaannem sorardı,
Memet 2 tane İyi’n var, diğerleri pekiyi, aferin sana derlerdi, o kadar.. 

Babaannem derdi ki, Balam çok top oynuyon, boyun kısa kalacak, ayakların çarpık olacak, büyüyünce yürüyemeyeceksin.
Gerçekten de boyum kısa kaldı ve artık yürümekte zorluk çekiyorum, iki dizime de protez diz kapağı gerekiyor.. 

Çocukluğum çok güzel geçti benim..  
Hayata hep bardağın dolu tarafından bakmamın arkasında “mutlu çocukluğum” var, biliyorum.. 
O kadar minnet borçluyum ki amcama, babaanneme ve top oynamama izin vermemesine rağmen babama..
Babam, sırf ben hafta sonu top oynamayayım diye, kendisi pek hoşlanmamasına rağmen, beni İzmirspor maçlarına götürürdü.. 

Sözün Özü; 
Çocuk dediğin çocukluğunu doya doya yaşayacak kardeşim.. 
Yaşayacak ki, yarın baba olduğunda o da çocuğuna çocukluğunu doya doya yaşatacak.. 
Çocukluğunu doya doya yaşayamayan baba, çocuğunda kendi yaşayamadığı, yapamadığı çocukluğunu yaşamak istiyor!.. 
İşte burada korkunç bir “ironi” ortaya çıkıyor!..  

Hikaye böyle başlıyor işte ..
Din don, diin doon, din doonnn..
Futbolcu Yetiştiriciliği’ne Hoş geldiniz!.. 

X X X

Lütfen önce youtube’a girin.. Orson Welles- I know what it is to be young… şarkısını açın, Türkçe alt yazılı olanını seçin.. 
Şarkıyı dinlerken, hem şarkının Türkçe tercümesini okuyun, hem de benim aşağıdaki yazıma devam edin..

“Tam Zamanlı” olarak Futbolcu Yetiştiriciliği işine 4 Ocak 2007’de başlamıştık.. 
Tam 13 yıl geride kalmış..
Hatırlıyorum, saçlarım dalgalı ve siyahtı.. 
Şimdi ise üst taraf kel, şeffaf yanlar ise beyaz.. 
Olsun, anlatacak bir hikayemiz var bizim.. 
Yolumuz belli, varmayı umduğumuz liman belli.. 
Evet, saçlarımız vardı, dalgalı, hatta kıvırcık ve siyahtı.. 
Ama içimiz de saçlarımız gibi karışık ve karanlıktaydı..
Şimdi ise içimiz dışımız şeffaf ve aydınlık.. Beyaz..  

Olumlu, olumsuz, sevinçli, kederli yaşamadığımız bir şey, başımıza gelmedik hal kalmadı, diyebilirim.. 

13 yılı bi damıt bakalım Memo, neler damlayacak, neler kalacak süzgeçte?.. 

USTALIĞIN SIRRI > BOL TEKRAR.. 
1. Sokaklar bitti, “Yaramaz Çocuklar Devri” de bitti.
2. “Sokak Futbolu” bitti, “Doğal Yetenekli Çocuk” kayboldu!..
3. Haftada 2-3 saat çalışma ile hiç bir işin ustası olunmaz!.. 
4. Herkes mektepli oldu, alaylı kimse kalmadı!..
5. Çıraklık - Kalfalık - Ustalık müessesesi tarihe karıştı!.. 
6. Herkes “Teorisyen” oldu, “Uygulayan” kalmadı!..  

YETİŞTİRİCİLİĞİN SIRRI > SABIR..  
Sabır.. Sabır ikinci Akıl’dır.. 
7. Spor yapmayan ve sportmen olmayan bir toplumuz!.. 
Bu nedenle “Süreç Odaklı” olmayı beceremiyoruz, sabırlı bir toplum değiliz.. 
Hele ki plan, program, sistem gibi rutin işlere hiç gelmeyen bir toplumuz..
Sıkıntılardan çıkmayı bilen pratik ve zekiyiz ama uzun vadeli plan, program, sistem uygulamaya yatkın değiliz, yani aklımızı kullanmayı pek beceremiyoruz..

PERFORMANS = POTANSİYEL ( - ) DİKKAT DAĞITAN UNSURLAR 
8. Futbolda Er Meydanı futbol sahalarıdır. Futbolun torpili olmaz.. “Babalar”dan duyuyoruz, benim çocuğuma taktı, benim çocuğumu oynatmıyor!.. 
Performansı iyi olan, takım oyununa uyum sağlayan, yardımlaşan, koşan, kovalayan, hırslı bir genç futbolcuyu hangi antrenör kenarda tutar ki.. 
Dikkat Dağıtan Unsurlar’ın başında “Spor Yapmayan Toplum” olmamız geliyor!.. 
8 yaşların maçlarında dahi “Yenici” hırsla bağıran çağıran babalar görüyoruz, hayretler içinde izliyoruz.. 
9. Biz çocuğa uzun vurma, pas yap diyoruz, çevresi babası, dayısı, amcası sen vur kendini kurtar diyorlar!..  
Orta sahada ayağında top tutma, ileri oyna diyoruz, çevresi babası, dayısı, amcası sen çalım yap, kendini göster diyorlar!..  
10. Sosyal Medya başlı başına bir dikkat dağıtan unsur.. Futbol takım oyunudur.. Arkadaşlık, Yardımlaşmak çok önemlidir.. 
Herkesin elinde bir cep telefonu, dünyalarını unutuyorlar.. Sahte bir dünyada yaşıyorlar.. 
Ne ağaca tırmanmayı, ne de uçurtma uçurmayı bilmiyorlar.. 

PROFESYONELLİK = YETENEK ( + ) KİŞİLİK  
11. Profesyonellik nedir? > Bir insanın onurlu bir yaşam sürdürmek için, namerde muhtaç olmamak için kendisine ve ailesine düzenli olarak yapmakta olduğu ve gelir elde ettiği iş’tir.
12. Yetenek nedir ? > İnsanda “Allah Vergisi” olan ve diğer insanlara kıyasla çok daha iyi yapabildiği özelliğidir.  
13. Kişilik nedir ? > Mevlana : Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. Başın popon oynamasın!.. 
14. Seni buraya getiren “Yeteneğin”dir, buradan ileri götürecek olan ise “Kişiliğin”dir. 
15. Çocuklar 17, 18, 19 yaşlarında, henüz dünyayı bilmiyorlar. Babalarının, amcalarının, dayılarının söylediklerine inanıyorlar..
16. Profesyonel sözleşme imzalayan 18 yaşındaki bir genç delikanlı, kendini “olmuş” görüyor.. Çevresi de ayni gazı veriyorlar. Aralarında sahte bir dünya yaratıyorlar..  
17. Halbuki o sözleşme bir nevi diploma.. Yani çok sevdiğin bir oyun olan Futbolu “Meslek” olarak yapabilme özelliklerini taşıyorsun, demektir.. 
18. Fransızlar bunu çözmüşler, “Yarı Profesyonellik” diyorlar.. 

SÜPER LİG OYUNCUSU OLMAK = DAYANIKLILIK ( + ) ÇABUKLUK   
19. Performansın iyi.. Bol tekrar yapıyorsun, eksiklerini gideriyorsun, maçlarda pozisyonunun gereklerini yerine getiriyorsun.. 
20. Profesyonelliğin de iyi.. Yani kendine iyi bakıyorsun, iyi besleniyor, iyi dinleniyorsun, kötü alışkanlıklardan uzak duruyorsun.. 
21. Yani Süper Lig Oyuncusu olmaya adaysın.. Dikkat, adaysın, henüz olmadın, bu şekilde gidersen, olacaksın.. 
Süper Lig Oyuncusu olman için başka ne(ler) lazım?..
22. Dayanıklılık = Güç = Kuvvet..
Önce “Dayanıklı” olacaksın, ama sadece “Kas Gücü” yetmez, “Beyin Gücü” de çok güçlü olmalı.. Biri eksikse yaşamakta zorlanırsın.. 
Öyle ki, maç içinde rakibin annene bile küfür etse sinirlenmeyeceksin, öyle ki, altı pastan gol kaçırınca karalar bağlamayacaksın.. 
Gol atınca, oh be maçı aldık, gol yiyince de dünya başıma yıkıldı, demeyeceksin.  Maç son düdüğe kadar devam ediyor.. 
23. Çabukluk = Hız = Sürat..
Çabuk Düşün, Çabuk Oyna.
İstediğin kadar top tekniğin iyi olsun, istediğin kadar güçlü ol, istediğin kadar oyun bilgin iyi olsun, ama eğer topu çabuk kullanamıyorsan, eğer topsuz oyunda istenen deparları atmıyorsan..
Süper Lig Oyuncusu olamazsın!.. 

KONFORDAN YÜKSEK PERFORMANS ÇIKMAZ!.. - Psikolog Prof. Dr. Acar BALTAŞ  


24. Geçen sene 2 tane yeni saha açılışımız vardı.. Sahalardan birine Türkiye’de Akademi Ligleri’nin kurucusu Ahmet Güvener ismini vermiştik. 
ABD’de yaşamakta olan Ahmet Bey İzmir’e geldi, sade bir açılış töreni yaptık. Ahmet Bey’in dostları da katıldılar.. 
Dostlardan biri de ünlü Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş idi..
Acar Hocamız Torbalı’da bulunan Metin Oktay Yerleşkemizi hızlıca şöyle bir gezdi..  
…ve dedi ki;
• Konfordan yüksek performans çıkmaz!.. 
• Ne yapmamız lazım Hocam? Yemeği az mı verelim?.. 
• Olur mu öyle şey..
• Sahalara bakmayalım, kötü sahalarda mı oynasınlar? 
• Hayır Mehmet bey!.. 
• E ne yapalım da konfor olmasın Acar Hocam?..
• Çocuklara bu verdiklerinizi hak etmelerini sağlayacak bir düzen kurmalısınız.. 
• Hocam işte büyüyecekler, büyük takımlara transfer olacaklar, biz de transfer geliri elde edeceğiz, devran bu şekilde dönecek..  
• Her şeyi hazır önlerine koyuyorsunuz Mehmet bey.. 
• Hocam bu iş, hem beden gücüne, hem de beyin gücüne dayalı çok zor bir iş.. Beslenmek, dinlenmek, kişilik geliştirici eğitimler almaları, İngilizce şart.. 
• Tamam ama her şeyi siz onlara sunuyorsunuz.. İlk başlarda onlar için bir rüya olan bu ortam, zamanla onlara gayet doğal bir şeymiş gibi görünmeye başlıyor..  
• Yani ?..
• Yani insan yaradılış itibariyle rahata çabuk alışır.. Rahatlık rehavet getirir, insan gevşer, bir daha da sıkamaz kendisini, mücadele edemez, kaybolur!..
• Hocam çözüm?.. 
• Çözümü siz kendiniz yaşamın içinde bulacaksınız Mehmet bey.. 

BEYİN BİR DONANIMDIR, HERKESTE VARDIR.  AKIL BİR YAZILIMDIR, HERKESTE YOKTUR ! - Dr. Anooshirvan MİANDJİ   


25. Son olarak Tebriz’li Oxford mezunu Dil Düşünürü dostumuz Anooshirvan Miandji’nin bu çok anlamlı özlü sözü ile süzgecimizi yerine kaldıralım..
Bizim Eşrefpaşa meydanında çok meşhur bir “Kelleci” vardı.. Kelleyi yağlı kağıtta pişirirdi.. 3 gün önceden siparişle alabilirdiniz ve hiç kimseye 2 kelle vermezdi, 1 kelle o kadar.. 
Ben kellenin en çok beyin kısmını severim.. Kuzu kellenin beynini çok yemişimdir.. 
Yani sonuç olarak, “beyin” dediğiniz şey elle tutulur, hatta yenilir bir şey.. Yetişkinlerde 1,5 kiloya yakın bir organımız.. Baş Yönetici organımız.. Bedenimizin CEO’su.. 
Günlük aldığımız enerjinin %20’sini tek başına tüketiyor.. 75 kilosun diyelim.. O gün 2.000 kalori enerji aldın diyelim.. 1,5 kiloluk Beyin 400 kalori harcıyor. Geri kalan 73,5 kilo 1.600 kalori!.. 
İşte önemli olan, bu beyni çalıştırmakta.. Binlerce girinti, binlerce çıkıntı var.. Her girintinin, her çıkıntının bir görevi var.. 
Sen o bölgeleri çalıştırmazsan zamanla pas tutuyor, kireçleniyor ve ihtiyacın olduğu zaman o girinti veya çıkıntı devreye giremiyor.. 
Önce bir iki unutuyorsun, sonra “demans”, sonunda alzheimer (alzaymır) oluyorsun!.. Bende ufak tefek unutkanlıklar başladı mesela.. Tayfun’un ismini unutuyorum yani, olacak iş mi!.. 
Vücudun kullandığı enerjinin %20’sini kullanan beynimizi, biz acaba %20 oranında kullanabiliyor muyuz?.. 

Yoksa sizin yerinize başkaları düşünüp, başkaları mı karar veriyor?.. 
Yoksa sizde mi konforlu bir ortamda kaldınız?..

26. Beyinlerini çok iyi kullanan ve kullanmaya devam etmekte olan aşağıda isimleri yazılı “Evlatlarımız”a da selam olsun, “İyi Yıllar” olsun..

• Salih Uçan - 1994 
• Taylan Antalyalı - 1995
• Çağlar Söyüncü - 1996
• Cengiz Ünder - 1997 

Darısı diğer 97’li, 98’li, 99’lu, 2000’li, 2001’li, 2002’li, 2003’lü, 2004’lü, …. evlatlarımızın başına diyelim..

İyi Düşünmeler ve Uygulamalar,
Var olmak için düşünüyor ve insanlığa yararlı işler yapmak yolunda uygulamaya devam ediyorum.. 
… ve 
Sadece İnsanlara değil, tüm Alemlere “İyi Seneler” diliyorum..

Seyit Mehmet ÖZKAN 
Altınordu Arması Yediemini