Sevgili Gençler merhaba,
“Yetişkinler”den umudum kalmadı artık. Bu yüzden size yazıyorum..
Orson Welles diye bir adam geçmiş dünyadan. Amerikalı.. 1915 ila 1985 yılları arasında Amerika’da ve Avrupa’da yaşamış..
“Dahi” çocukmuş.. İnternete girin okuyun. Küçük yaşlarda yetişkinlerin dahi anlamakta güçlük çektiği kitaplar okurmuş, babasıyla dünyayı gezmiş, kitaplar yazmış, radyo, tiyatro, sinema yapmış..
Dünyaca ünlü bir sinema sanatçısı olmuş.. Aslında tam bir “Düşün Adamı”.. Filozof gibi bir şey yani..
1938 yılında radyoda oynadığı rol ile dünyayı Marslıların istila ettiğine inandıracak yetenekte bir sunum yapmış.. Radyoyu dinleyen Amerikalılar panik olmuş, sokaklara çıkmış..
1941'deki ilk filmi "Yurttaş Kane" dünyanın gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilir..
Sadece bir şarkı söylemiştir, dünya klasikleri arasına girmiştir. Hiç eskimez..
"Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim, ama sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilemezsin" şeklinde olan I Know What It Is To Be Young adlı şarkı..
Bu şarkıyı internetten dinleyebilirsiniz.. Ben de hem İngilizce, hem de Türkçe çevirisini aşağıda yazdım..
Evet yaşım 65.. Emekliliğe başlama yaşı..
Hz. Mevlana’nın “Hamdım, Piştim, Yandım” hayat süreçlerinden ise, sonuncusuna başlama yaşı, “Yanma” süreci..
Çocukluğum çok güzel geçti benim.. Tam bir sokak çocuğu idim, o zamanlar herkes öyleydi..
Babam kendisi hoşlanmasa da, ben seviyorum diye 5 yaşımda beni İzmirspor maçlarına götürürdü..
Maç çıkışı mutlaka arkadaşlarıyla Alsancak Birinci Kordon’da denizin içinde çok keyifli bir açık hava restoranı olan Altay Lokali’ne gidilir, hem yemek yenilir, hem de maç muhabbeti yapılırdı.
Beni konuşturmaya bayılırlardı.. Durun, durun siz anlatmayın Memet anlatsın.. Hadi Memet anlat bakalım, nasıl oynadı bizim takım?
Küçük bir teknemiz vardı. Motoru kıçtan takma Johnson marka idi.. Balığa çıkardık. Balıktan dönüşte tekneye bir ip bağlar, ipin ucuna da kamyon şambrelinden şişme lastiğin içine oturdu beni..
Ben koyu lacivert sularda denizin içince lastiğin içine oturmuş vaziyette gelirdim. Babamın yanındayken korku, endişe yasaktır. İnsan isterse her şeyi yapar, o kadar..
Amcam mahallemizin bakkalı, manavı ve kasabı idi.. En güzel uçurtmayı kendi oğullarına değil, bana yapardı..
Çünkü ben amcamı çok severdim, o da beni çok severdi..
Yazın karpuz bostanı yapardı. Yanına beni oturturdu.. Elime biz bez verir, hadi sil bakalım karpuzları parlasın, derdi..
Kasap bölümünde benim boyuma uygun ağaç gövdesinden sehpa ve kırmızı önlük yaptırmıştı..
Önüme 2 tane uyluk kemiği bırakır, ince kısa bıçağı verir. Hadi bu kemiklerde kalmış olan etleri sıyır bakalım derdi..
Dayım, Jawa motosiklet ile Eşrefpaşa’nın caddelerinde hem kızlara caka satar, hem de son sürat gezdirirdi beni..
Meyveleri hep ağacından yedim çocukluğumda.. Bardacık, karadut, erik, iğde, çala badem..
Allah çocuk vermedi.. Bunu bu dünyaya düşme nedenim olarak algıladım..
Geriye baktığımda kendimi en iyi hissettiğim dönemim, “mutlu çocukluğum” idi..
Ben de, 50 yaşımdan sonraki yaşamımda “hayata tutunmak adına”, “bu gök kubbede bir hoş seda bırakmak adına” hayatımı çocukları mutlu etmeye adamaya karar verdim..
Bir, iki, üç değil binlerce çocukla ilgilenecektim..
Çocukların özelinde, uğraş alanı olarak “Futbol”u seçtim.
Herkes tarafından bilinen, sevilen ama kimsenin taşın altına elini koymadığı popüler bir spor..
“Futbolcu Yetiştirmek”.. Hobi falan değil.. Felsefesi olan, sistemli, planlı, programlı, hedefli, uzun soluklu, süreç odaklı başlı başına ciddi bir “Üretim İşi”..
Bu topraklarda hammadde, yani insan bol, hele genç nüfus aramadığın kadar..
Sahaları yaptın mı, iyi antrenörler de buldun mu, bu iş tamam.. Öyle sanıyordum o zamanlar..
“Futbol” ile ilgili 2 tane “Hocam” oldu benim.. Biri “Akın Abi”, diğeri “Abdullah Turgut” Hocamız..
Akın abiden ucuz, semiz, temiz takım nasıl kurulur onu öğrendim.. 1989 ila 1997 arası..
Örneğin 1994/95 sezonunda “karaya vuranlar”dan yaptığımız takımla süper ligin kenarından dönmüştük.
Karaya vuranlar ne demek mi? Allah “beyin” vermiş, kullanın, biraz düşünün, bulursunuz..
1996’da Beşiktaş’a Ahmet Hamoğlu’na 2 oyuncu satıp paralandık. Lejyoner futbolcularla tanışmış olduk..
1997 sezonu sonunda bu işin “para” işi değil “yürek” işi olduğunu bize Celal Kıbrızlı Hoca öğretti..
Biz dahil, play off’a gelen tüm iddialı takımları tek tek yenerek süper lige çıkardı Şekerspor’u..
Rahmetli Abdullah Hocamızdan da “genç oyuncu” nasıl seçilir, nasıl eğitilir, onu öğrendim..
1997-1999 arası, sabahtan akşama birlikte geçen dolu dolu 2 yıl..
İki yılın sonunda Türkiye Şampiyonu bir Genç Takım yarattık. O takımdan birçok çocuk futboldan para kazandı.. İçlerinde en ünlüsü Hasan Kabze idi..
Sonra 7 yıl ara verdim, para ve bilgi biriktirdim, 5 Ocak 2007’de eski kulübümüzde kazmayı vurduk, balıklama daldık bu işe..
Önceleri kendimize rol model olarak, dünyanın en tanınmış yetiştirici kulübü Ajax’ı almıştık. Ajax’ı adeta ezberlemiştim..
2008’de rahmetli Hasan Doğan TFF Başkanı oldu.. İlk ziyareti bize yaptı.. Kafalarımız ayni idi.. O da taşıma suyuyla değirmen dönmez, yetiştirmemiz lazım, diyordu..
Ahmet Güvener ile birlikte “TFF Akademi Ligleri”ni kurdu, Türk futboluna yeni bir heyecan getirdi..
O toplantılar sırasında ortaya çıkan “İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu” sloganını “Felsefemiz” olarak belirledik.
Ardından İspanya’nın Bask Bölgesinden, sadece kendi bölgesinin gençlerine forma veren Athletic Bilbao’yu keşfettik..
2007’den 2020’ye.. Tam 14 yıldır bas bas bağırıyorum, kireçlenmiş beyinleri açmaya çalışıyorum;
Önce “İyi Birey”, yani binanın temelinde “Kendisiyle Barışık İnsan” olacak..
Sonra “İyi Vatandaş”, yani binanın kaba inşaatı “Toplumla Barışık İnsan“ olacak..
Ondan sonra, yani yukarıdaki 2 süreç kazasız belasız geçilirse, binanın ince inşaat işlerine girişilecek;
“İyi Futbolcu”, yani “Profesyonel Futbolculuk Mesleği”’nin gereklerini başkalarının zorlamalarıyla değil, kendisi bilinçli olarak yerine getiren İnsan”
Ben tutturmuşum temel ve kaba inşaat sağlam olmalı ☹..
Millet de diyor ki; acelemiz var abi, bir an önce ailece yırtmak istiyoruz, Alaşehir Tımarı yap geç gitsin, sen İyi Futbolcu’ya gel!
Duyar gibi oluyorum, Alaşehir Tımarı nedir? Açın interneti öğrenin.
Ben Kenan Usta’nın büyük oğluyum. Bana küçük yaşlarımda ormanda yaşamayı, hayatta kalmayı, yani işini en iyi yapmayı öğretti, santim santim yetiştirdi..
Ben Hüseyin amcamın öğrencisiyim. Bana sevmeyi, sevilmeyi, insanlarla iletişim kurmayı öğretti. Günaydın, Merhaba, Hayırlı İşler..
Ben Süleyman Atik amcamın öğrencisiyim. Bana “dikkat” etmeyi, “çevre kontrolü”nü ve “farkındalığı” öğretti..
Evet, farkındayım..
Çok yüklendim..
“Baba” hazır değil, “Ana” hazır değil, “Amca/Dayı/Akraba” “Konu/Komşu” hazır değil..
Kulüpler zaten hiç hazır değil.. Kulüpler istemedikten sonra TFF ne yapsın?.. Zaman zaman ufak tefek yetiştiriciliğe destek kararları alsa da kulüplere kabul ettiremiyor. Patinaj yapıyoruz vs..
Hiç unutmam, 2015/16 Sezonu öncesi.. TFF müthiş bir hamle yaparak, “Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi” yayınlandı.
Yabancı futbolcu tercih eden kulüp, yabancı sayısına göre belirlenen tutarlarda fona para yatıracak. Yerli oyuncu oynatan bu fondan para alacak idi..
2 gün sonra 1. Lig’in tüm kulüp yöneticileri kazan kaldırıp, “istemezük” deyince, karar uygulamaya konmadan kaldırıldı. ..
Çünkü “Yetiştiricilik” demek “Yarınlara Yatırım” demek.. Adam “düne ait” borçlarla cebelleşirken yarınlara yatırım konuşulacak zaman mı Allah aşkına!..
Herkes bizi pohpohluyor ama kapalı kapılar ardında “.. yapılacak iş değil! Ben o parayla 3 defa süper Lig’e çıkardım.” diyorlar..
E haklılar da yani.. Bakın Süleyman Hurma arkadaşımız Karagümrük’ü Süper Lig’e çıkardı, paraya kavuştu işte..
Daha ne yani! Ben tutturmuşum “iyi birey”, “iyi vatandaş”!.. Diğerleri kötü mü kardeşim!..
Allah selamet versin, Herkes “illa ki futbol” diyor, ben ise önce “İyi Birey”, “İyi Vatandaş” diyorum..
Herkes “şunun şurasında haftada 2 saat değil mi!”, diyor..
Ben ise “dünyanın en zor mesleği”, diyorum.
Herkes golü atana bakıyor, herkes onu alkışlıyor..
Ben ise kilit pası atana, asisti yapana, golden sonra yedek kulübemizde kim seviniyor, kim “bana ne yaa” diyor, ona bakıyorum..
Ben çat pat ta olsa İngilizce öğrenin, kitap okuyun, farkındalığınızı artırın, diyorum.
Sizler cep telefonlarınızda, bilgisayarlarınızda tıkır tıkır oyun oynamayı seçiyorsunuz..
Yoruldum be, gerçekten yoruldum..
“Dönüşüm” tabii ki zordur, ama direnç çok katmanlı olursa zordan öte, kırıcı, dökücü, çöktürücü oluyor...
Artık kabullendim.
"Dönüştürmek" öyle 25-30 yılda yapılacak, 1 jenerasyonluk bir iş değilmiş !.. En az 100 senelik yani 3 jenerasyonluk bir iş imiş..
Ben ne yaptım, tohum attım, filiz çıkardım.
Bundan sonrasına "Toplum" karar verecek. Tohumu alıp çoğaltalım mı ? Filizin dalından çelik alıp diğer kulüplere dağıtalım mı ?
Biraz dinleneyim.
Biraz nadasa yatayım.
Biraz dışarıdan bakayım..
Biraz da kendime çeki düzen vereyim..
Evet Gençler, bir şeyleri değiştireceksek, birlikte değiştireceğiz. Artık anladım.
Müzikle başlayalım..
Gelin birlikte müzik yapalım.
Ben size eskilerden çalarken, siz bana yeni şarkılar söyleyin.
Evet, “Dahi Çocuk” Orson Welles 65 yaşında aynen böyle demiş;
Ben genç olmanın ne olduğunu bilirim.
Ama sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilmezsin
Genç yaşlardayken, yaşın bir anlamı yoktu > When we are young, age has no meaning
Aklıma hiç farklı düşünceler de getirmezdim > I never gave it a second thought
Ta ki, bir gün bu yaşlı adamın gelişine kadar > Until one day along came this old man
Ve bana dediği şu; > And this is what he said to me
Evet bana dediği şu; > Yes this is what he said to me
Ben genç olmanın ne olduğunu bilirim > I know what it is to be young
Fakat sen, > But you,
Sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilmezsin > You don't know what it is to be old
Bir gün, sen de ayni şeyleri söylüyor olacaksın > Someday, you'll be saying the same thing
Zaman geçip gider ve hep bu hikaye anlatılır > Time takes away so the story is told
Birçok sorularım var; > I have so many questions
Karşılaştığım bilge insanlardan yanıt bekleyen > To the wise men I have met
Tümünün yanıtını henüz bulamadım > Couldn't find all the answers
Henüz bulan kimse de yok. > No one has as yet.
Hayatta hatırlanacak günler olacak > There'll be days to remember
Kahkaha ve gözyaşlarıyla dolu > Full of laughter and tears
Yazdan sonra kış gelecek > After summer, comes winter
Böylece yıllar geçecek.. > And so go the years..
Öyleyse arkadaşım > So my friend,
Gel müzik yapalım birlikte > Lets make music together
Ben sana eskilerden çalacağım > I'll play the old
Sen bana yeni şarkılar söylerken.. > While you sing me the new
Zamanla senin de gençlik günlerin geçtiğinde > In time when your young days are over
Zamanını seninle paylaşacak biri olacak > There'll be someone sharing their time with you.
Selam ve Sevgilerimle,
Seyit Mehmet ÖZKAN
Altınordu Arması Yediemini